Selam dünya. Her gün gözlerimi araladığımda selamladığım gibi selamlıyorum seni. Önce seni de var edeni, senden ötelerde başka yaratılmışları ve senin içinde Yaradan’dan ötürü sevdiğim yaratılanları. En güzel dua ve dileklerimle selamlıyorum seni, bizatihi kendimi. Tıpkı yıllar evvel annemizin bizlere yaptığı gibi. Onların merhamet dolu kalbinden bir parça mı geldi bizlere de? Belki, ama hayır hayır, O’nun merhametinin zahiri bizimkiler. Sevgili dünya, bazen çok inciniyor kalbim yaşamaya devam ettiğim sürece olanları gördükçe. Yaşama merhametle başlayan biz insanoğlu nasıl da karmaşık bir hale geldi böyle?

Dertleşmek ve düşünmek istiyorum bi süre seninle. Bana eşlik edersin, öyle değil mi, tüm kalbinle. …Her doğum kutlu bir yolculuktan geçermiş. İnsan yaşamı ‘merhamet’ sıfatını taşıyan rahimde başlar imiş. Rabbi’nin ismiyle sarılırmış dünyaya ilk yolculuğunda insan. Er-Rahim… Çok merhamet edici… İnsan hayatı doğumdan sonra yolculuklardan oluşurmuş. Kimi duraklarda durur, yolcusunu yoluna yoldaş edermiş. Bazen sancının olduğu, bazense tünelin ucundaki aydınlığa ileten bir yolculukmuş… Ve insan hayatının ilk durağı; rahmin verdiği ‘merhamet’ imiş. Merhameti öğrenir dünyaya öyle gelirmiş. İnsan merhametle geldiği dünyada yolculuğa başlarken bir arayışta olurmuş aslında. Bu arayış yola revan olmakta saklıymış. Yol bi azıkmış aslolana ulaştıran. Azığımızı ne kadar doğru anlarsak o kadar yaklaşırmışız aslolana. Yolumuz bazen keskin virajlarla seyreylerken bazen düz bir tempoda ilerlermiş. Düzlüğe hamd edip keskin virajlara hazırlıklı olmalıymışız. Düz yol bir müddet sonra uyku yaparmış ha, aman dalmayasın bir rüyaya! Bir oyun ve eğlence sanmamalıymışız bu yolu, hakikatin perdesini aralamalıymış yolumuz.Bu yolculukta tüm yolculara selam vermeli ama herkesi yoldaş bilmemeliymişiz. Yoldaşımızı da yolda bulduğumuz bir başkasına değişmemeliymişiz.Merhamet kanalıyla doğum, arayış ve yola revan olmak… Sahi, yol bu denli önemliyken hissedebiliyor muyuz tüm kalbimizle bu yolculuğu?.. Pek telaşlıyız, belki de telaşlı olmalıyız. Ama bu telaşımız hangi kapının anahtarı olup, hangi yöne açtıracak? Tüm bunları düşünürken önce varlığımıza bakmak lazım belki de. Kelimeler üzerine çokça durmak isterim. Kelimenin bir anlamı da ‘yara’ imiş. Belki de kelimeler yüreğimizde bıraktığı yaralar kadar etkileyici olduğundan… İnsan kelimesi üzerine çokça düşünürüm sonra. Çok ilginç bir kelime öyle değil mi? Biraz araştırdığımda iki anlama geldiğini fark ediyor ve neden merhamet kanalıyla geldiğimiz dünyada merhametle yaşamakta güçlük çektiğimizi anlıyorum. İlk anlama baktığımda ‘ünsiyet kuran’ olduğunu görüyorum. Yaradanı ile, varlıklar ile ve diğer insanlar ile… Ünsiyet kurarken kimi zaman unuttuğumuz ve aslolana ulaştıracak noktaları ıskalıyoruz galiba, öyle anlıyorum. Tıpkı diğer anlamıyla ‘unutkan’ olan insan gibi. Unutuyoruz. Geldiğimiz ve varacağımız noktayı. Bu ikisi arasında köprü görevi gören yaşamımızı… Unutuyoruz burada neden olduğumuzu, yolculuğumuzu, varma noktamızı ve bu süreçte yaşamımıza eşlik eden kardeşlerimizi. Kardeşlik bağlarımızı güçlendirme noktasında güçlükler çekiyoruz mesela. Ünsiyet kurarken insanlar arasında seçici mi oluyoruz yoksa? Oysa ayrım yasaklanmadı mı bize? Unutuyor muyuz yoksa yine? Tıpkı merhametle geldiğimiz dünyada merhameti kalbimizden uzaklaştırdığımız gibi yani. Öyle mi?Tüm bunlar noksanlarımız belki de. Evet, insanız ve de eksiğiz. Bu nedenle noksan olan insandan hiçbir zaman umutsuz olmadım. Ümitvar olmamız emredilmişken yeise mi düşülürmüş? Sadece tefekkür etmemiz gerekmiyor mu bazen sence de? Bunu anlatmak ve de anlamak istiyorum. “İnanmak aklı tatile göndermek değildir.” sözünü hatırlıyorum. İnandığımız noktalarda aklımızı tefekkürle -olması gereken hal yolunda- ilerletmek…Sanma ki birilerinden duydum yahut okudum bunları. Sadece dile gelenleri iliştirdim sayfalara, yoldaşım olsun bu yazı diye. Karmaşık zihnimin bu yolculuktaki yansıması belki de. Vardır hatam, kusurum. Naçizane gönlümün akıttığı, kalemimin yazdığı birkaç lahza bunlar…Vesselam…

Müellif : Arzu AKIŞ