Kategori: Sakarya

“Yurt İçinde Hekimlik Söyleşileri”

Sakarya SİHAT olarak “Yurt İçinde Hekimlik Söyleşileri” adıyla bir gelenek başlatıyoruz. Bu etkinlikteki amacımız ise bize öğrencilik yıllarından itibaren dayatılan ve sıkça tartıştığımız “yurt dışında hekimlik” kadar; yurt içinde hekimliğin avantajlarını, neler yapılabileceğini, kariyer planlaması gibi konuları da konuşmak ve hocalarımıza ilgili sorularımızı iletebilmek.

Bu etkinlikte sistemi medyadan değil sahiplerinden yani hekimlerimizden dinleyeceğiz. Her seferinde başka bir branştan katılacak hekimlerimiz ile yurt içinde hekimliğin tüm detaylarını, merak ettiklerimizi ve “biz ne yapacağız?” kısmını konuşup sohbet tadında etkinlikler gerçekleştireceğiz.

İlk etkinliğimizi Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi üroloji ana bilim dalı başkanı Prof. Dr. Hasan Salih Sağlam hocamızla gerçekleştirdik.

Prof. Dr. Hasan Salih Sağlam: Benim de lise yıllarımdayken aklımda yurt dışına özellikle Amerika’ya gitme hayalleri vardı. Sonra şartlar beni Türkiye’ye yönlendirdi ve eğitimimi burada tamamladım. Amerika’ya giden arkadaşlarım da oldu. İçlerinden, yakın zamanda bir psikiyatrist arkadaşımla görüşmüştüm. “Nasılsın?” diye sorduğumda Amerika’da hayat dışarıdan ne kadar iyi görünse de çalışma şartlarının çok zor olduğunu ve Türkiye’ye dönmek istediğini söylemişti. Özellikle malpractice yüzünden çok ciddi davalar açıldığını ve kendisini ilaç yazmamak için çabalar bir halde bulduğunu söyledi. Şu bir gerçek ki Amerika’da bir insan sağlık problemi olduğu zaman, eğer sağlık sigortası yoksa doktora ya da acile gitmek istemez çünkü orada sağlık sistemi çok pahalıdır. Ambulans hizmetini bile satın almanız gerekir. Kaza yapmışsanız bile orada kimsenin umurunda olmaz yani orda neyi hak etmişseniz onu alırsınız.

Türkiye ise sosyal bir devlet; düzen, nizam daha az ama insanlar daha cana yakın ve yardımlaşma kültürü çok gelişmiş. Bir yakınımız yaklaşık 20 sene Almanya’da yaşadıktan sonra geri dönmüştü. Buradaki insanları, bayramları o samimiyeti özlediğini ve burada iş ararken çektiği sıkıntılara rağmen geri döndüğü için çok memnun olduğunu söylemişti. Kendim de bir dönem Almanya’da çalışmış biri olarak üniversite hastanesinde gördüklerim ve yaşadıklarım beni derinden üzdü. Irkçılık denilen şey maalesef orada çok aktif ve canlı. Daha gümrükteyken gördüğünüz muamele durumu size anlatıyor. Almanya’nın büyük hastanelerinden birine geldiğimde orada çalışan bir Türk arkadaşıma burada işlerin nasıl olduğunu sordum. Kendisi gözlemlerine göre en çok çalışanın kendisi olduğunu, şu an hocası ile arasının iyi olduğunu ancak en ufak hatasında Alman olmadığı için hocasının hatasını asla görmezden gelmeyeceğini söyledi. Hastane yemekhanesinde normalde parasını ödeyenin kartla geçip yemeğini aldığını ancak Alman arkadaşların yabancılarla aynı yemekhaneyi paylaşmak istemediklerini de anlattı. Bunun için idareye başvurduklarını ancak hastanede çok sayıda yabancı uyruklu çalışan olduğu için herkesin buna şiddetle karşı çıktığını ve onların geri adım attıklarını söyledi. Siz böyle bir olayı Türkiye’de düşünebiliyor musunuz? Para karşılığında yemek yediğin, orada çalıştığın yerde Alman olmadığın için seni görmek, seninle aynı masada oturmak istemiyorlar. Tabii oranın iyi yanları da var. Örneğin orada her şey çok düzenli. Türkiye’deki kaos ve kalabalık burada yok. Mesela ameliyathaneye kartla giriliyor ve sadece ameliyatta görevli personel içeri girebiliyor, ameliyat bittikten sonra ise hasta hemen odasına alınıyor. Kamuya açık alanlarda da bir düzen, bir nizam söz konusu. İnsanlar birbirinin hak ve hukukunu gözetiyor, saygı gösteriyor. Bunlar işlerin güzel kısmı ancak oradaki insanlar tarafından gördüğün muamele, mesleğine eğitimine bakılmaksızın, maalesef ki bu güzel kısımları benim gözümde bitiriyor. Yine de bence tüm zorluklarına rağmen, imkan varsa gidelim, görelim, alalım ve dönelim denmeli. Ama giderken amacınız çok para kazanmak olmasın. Çünkü orada yaşam sandığımız kadar kolay değil. Çünkü aldığınız maaş çok değil üstelik kira, benzin gibi ihtiyaçlar pahalı. Ancak biliyorsunuz ki özellikle son dönemlerde Almanya’ya göç konusu çok gündem oldu. Almanya buna bayılıyor çünkü kendi cebinden harcamadan yetişmiş eleman kazanıyor. Biz de elimizdekini göndermeye bakıyoruz. Bunların da farkında olmak lazım. 

“Yurt dışına gitmemize gerek var mı, burada her şeyi sağlayamaz mıyız?” derseniz de buradaki uzmanlığın örneğin Almanya’da alacağınız bir uzmanlıktan kat kat daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Burada yetişen asistanlarımız neredeyse oradaki bir uzman kadar deneyimlidir. Ama unutmamanız gerekir ki insanın her yerde öğreneceği bir şeyler vardır. Mümkünse 1 yılınızı, belki 1 ayınızı başka fakültede geçirin, stajınızı başka bir yerde yapın ya da başka bir ülkeye gidin. Size çok değerli şeyler katacağından emin olabilirsiniz. Şu da bir gerçek ki biz bilim üretemiyoruz. Bilim üretemiyoruz ama onu iyi, belki üretenlerden de iyi, kullanıyoruz. Bunu yaparken devletin de birtakım fedakarlıklarının olduğunu unutmamak gerekir. Biz ne istiyorsak devlet, çok da lazım olmayan şeyleri bile, örneğin ameliyat robotlarını, çağa uymak adına alıyor. Üstelik oldukça masraflı bir iş olduğunu da söylemeliyim. Son zamanlarda insanların çaresizliğinden faydalanan şirketlerin ilaçlara, özellikle onkoloji ilaçlarına, verdikleri erken onaylar ile büyük bir ilaç patlaması yaşanıyor ve devlet bu ilaçları da karşılıyor. Yetmiyor, piyasada çıkan dedikodular sayesinde daha deneme aşamasında olan ilaçlar, örneğin tedavisi olmayan SMA hastalarının ailelerinin kulağına geliyor ve aile yanlış bilgilendirme kaynaklı var olmayan bir ilaca inanıyor, kampanyalar düzenliyor. En sonunda devlet daha deneme aşamasında olan, fayda getirmeyen, çok pahalı bu ilaçların bazılarını da karşılamaya başlıyor. Sonuç olarak bilim bizde üretilmiyor ama uygulama konusunda Türkiye gibi fakir bir ülkenin oldukça cömert olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de eğitimin en zayıf olduğu yerde okumuş bile olsanız, yurt dışına gittiğinizde sizinle aynı seviyede eğitim görmüş insanların sizin yanınızda asistanınız gibi kaldıklarını göreceksiniz.

Başka bir konuya değinelim: ‘Sağlık çalışanlarının üsleri tarafından mobbinge mağruz kaldıkları doğru mu?’ Gençler, bu iş zıvanadan çıktı! Buna tahammül edemiyorum. Bir öğretmen bir öğrenciye dur diyebilmeli. Bu, iş disiplini sağlar. Disiplin olmalı; disiplinin olmadığı yerde iş asla olmaz. Özellikle cerrahi bilimlerde bu biraz askeri hiyerarşiye benzer. Bir gün önce gelen bir gün sonra gelenin kıdemlisidir. O ona emir verir ve diğeri bunu umursamazsa işin ahlakı bozulur. Şimdiki asistanlar “O bana emir veremez, o benden bunu isteyemez.” kafasındalar. Öyle bir şey yok! Eğer böyle bir şey arıyorsanız bırakın bu mesleği. “Kıdemlim/benim büyüğüm beni uyarmasın, fırça atmasın, serviste yürümeyen herhangi bir işten dolayı ceza almayayım” diyorsanız siz mesleği bırakın. Türkiye’de bu söylenen mobbing denen şey bundan ibaret. Kimseyi öyle sopayla dövmüyorlar, koymuyorlar. Öyle bir şey yok! Hoca gerekli görüyorsa birisine ceza vermeyi, vermeli tabiki. Biz de bunu yaşamış birisi ve yaşadığı halde haklı görmüş birisiyiz. Vay efendim Türkiye’de büyükler asistanları mobbing yapıyorlar felan, bu resmen deli saçması! Buna asla itibar etmeyin. As-üs ilişkisinin olmadığı bir yer arıyorsanız, bir cerrahi bilimlerde arıyorsanız yanlış yerdesiniz. 

   Eğer bana sorarsanız şu; okulu orada ya da burada okursunuz ama asistanlığı Türkiye’de yapmanız büyük bir avantaj. Bunu yapıpta oraya gittiğiniz zaman göreceksiniz ki çok çok daha üstündesiniz. Mesela üroloji için, bizim iki yıllık asistanımızın yaptığı işi orada uzman yeni yapmaya başlıyor. O yüzden benim şahsi tavsiyem, gidin görün ama çalışmaya eğer uzmanlığı bitirdikten sonra giderseniz çok fark atarsınız. 

Özellikle son yıllarda sıkça karşılaştığımız ülkemizde sağlık çalışanlarına şiddet hakkında konuşalım.

Burada şımartılmış bir millet söz konusu. Onca ülke gezdim ve bana soruyorlar ki “Türkiye adına ‘en’ olarak ne diyebilirsin?”. Sözüm şu; sağlığa erişim. Sağlığa erişimde Türkiye gibi başka bir ülke yok. Peki bu doğru mu? Yanlış. Adam profesöre baş ağrısıyla gelip diyor ki “Ben muayene olacağım.”. Yok böyle bir şey! Adam saygısız olabilir, adamın böyle yersiz bir talebi olabilir ama buna mahal vermek demek senin emeğine, makamına, yıllarına saygısızlık demek. Böyle bir şey kimsenin ne haddi ne hakkı. Devlet, gözü gibi koruyacağı insanları bu şekilde saçma sapan işlere mağruz bırakamaz, bırakmamalı. Bu çok ciddi bir sorumsuzluk. Almanya’da çalıştığım günlerden bir gün şöyle bir şeye denk geldim: Bir kadın, doktorun kapısının önünde bekliyordu ve kendi kendine saatlerdir bekletildiği için söyleniyordu. Hanımefendiye doktorun odasının burası olduğunu ve kendisinin içeride olduğunu söyledim. Kadın, doktorun kendisinin burada olduğunu bildiğini söyledi. Ve buna rağmen saatlerdir bekliyordu. Ama ne doktorun yanına gitmeye yetltendi ne bu şikayetini ikinci bir şahsa aktardı ne de doktora veya diğer çalışanlara bırak şiddeti herhangi bir şikayet/hakarette bulunmaya tenezzül etti. Türkiye’de olsaydı kıyamet kopmuştu, basın medya çağrılmıştı, edepsizlik diz boyu. Tabi bu bahsettiğim durum da fazlaydı ama o kadın şunu biliyor; öyle ileri geri laf etmeye görsün direkt içeride bulur kendini. Oradaki görevliye, hekime hakaret edeceksin felan, öyle bir şey olamaz. Zaten oraya gelebilmek sorun; aile hekimin seni oraya göndermedikçe ve gerekmedikçe oraya gelmenin imkanı yok. Orada poliklinikte gün boyu bakılan hasta sayısı 10-15. Niye? Çünkü onlar seçilmiş hastalar, mutlaka hocanın/ üniversitesinin görmesi gereken hastalar. Orada önce aile hekimine gidilir, aile hekimi değerlendirir, ondan sonra gelmen gerekiyorsa gelirsin. Ama Türkiye’de kimse aile hekiminin tanımıyor bile. “O bilmez ya!” gibi şeyler söyleniyor. Sen kimsin ya?! Ne haddine senin aile hekimi bilmez demek?! Peki niye böyle? Şımartılmış. Bu, terbiyesizlik. Bu, bilime saygısızlık. Türkiye’deki en büyük sorun bu; bilime saygısızlık. Ben dün poliklinikteydim. 146 hasta geldi ve bu hastalardan belki sadece 10 tanesi benim görmem gereken hastalardı. Peki bu durumun çözümü ne olabilir? Bir irade diyecek ki: Aile hekimine gitmeyen kişi ikinci basamakta sağlık hizmeti alamaz, ikinci basamakta sağlık hizmeti almayan bir kişi üçüncü basamağa gidemez. Tabi bunun için önce aile hekimi sayısı arttırılmalı. Aile hekimliği değerli olacak ki insanlar tercih edecek. İnsanlar onu tercih edecek ki onlar da kendilerini geliştirmek zorunda hissedecek ve belli bir sayıya ulaşınca devlet de diyecek ki “Bundan sonra sağlıkta basamak sistemi uygulanacaktır, ilk basamağında aile hekiminizdir. Muayeneye profesörden başlanmaz.”. Böyle bir usul yok! Çünkü bu sana gelen insanların saygısızlığını getiriyor, senin emeğini değersiz kılıyor. Şimdi mesela bana gelen bu 146 hasta önce aile hekimine 

gitseydi aile hekimi bana bu10 hastayı yollardı. Aksi halde hem kaynak israfı hem vakit israfı. 

Şiddet olaylarının medyaya yansımasıyla alakalı olarak da hani gazeteciliğin klasik bir şeyi vardır; köpek insanı ısırsa haber olmaz ama insan köpeği ısırsa haber olur. Burada böyle bir durumdan söz edebiliriz. Şöyle açıklayayım: Bir günde Sakarya’da 15 bin muayeneye yapılıyor. Bu ne demektir; biz 15 bin testten geçiyoruz. Gördüğümüz her hasta aynı zamanda bizim için bir test. Şimdi vatandaş sizinle ilgili bir kanaat sahibi oluyor. Kendi problemine çare bulabildiniz/bulamadınız, onunla ilgilendiniz/ilgilenmediniz, vs. Her 15 bin hastadan bir tanesi gidip bir gazeteye/televizyona/sosyal medyaya derse ki “Ben filan doktordan memnun değilim, şöyle oldu böyle oldu vs.”, bu bir haber. Ama geriye kalan 14.999 hasta iyi ilişki yürütmüşse bu haber değil. Şimdi sizce bu bir gerçeği yansıtan bir şey olabilir mi? Yani Türkiye’de günde yaklaşık 850 milyon muayene yapılıyor ama 8 tane olay olsa bu bütün ülkenin gündemini meşgul ediyor. Biz de bundan rahatsızız tabi, 8 olay olmasın, hiç olay olmasın. Benim karşıma gelecek insanlar benimle kavga edecek şekilde gelmesin. Öbür yandan, bize gelen kişiyi de yönetmek bizim işimiz. Eğer yönetemezsek her gün kavga çıkar. Siz bir hekim olarak oradaki sorunu görüp hissedip onu büyümeden halletmek zorundasınız.

Yurtdışında ise sağlıkçılar güvende mi derseniz saldırı yapacak insan kolaylıkla yapabilir. Bunu engelleyecek polis jandarma yok, devlet yok. Ama insanların saldırı yapabileceğini düşünmüyorum.

Peki ben neden bu alanı seçtim? Arkadaşlar ben önce dahiliyeci olmak istiyordum. Sonra içimdeki cerrahlıktan dolayı bu fikirden vazgeçtim. Gelişen olaylarla ve öğrendiğim şeylerle dahiliyeden kopmamam gerektiğini ve cerrahlık isteğimden dolayı kendimi üroloji alanında buldum.

Türkiye’de toplasan 5-6 tane falan kadın ürolog var. Almanya’da, Fransa’da durum öyle değil. 

Bahsetmek istediğim diğer bir konu da şu ki: Ülkemizde muayenehane konusunu para için art niyetle kullanan doktor çok oldu. Örneğin devlette çalışan bir doktorun kendine ait bir muayenehanesi var. Hastayı çeşitli söylemlerle oraya yönlendiriyor muayene parası alıyor. Daha sonra ameliyatını devlette yapacağını söyleyerek anestezi uzmanı için, genel cerrah için, hemşire vs. için belli miktarlarda para alarak hastayı ameliyat ediyor. Fakat aldığı parayı söylediği insanlara vermiyor ve cebe atıyor. Bu benim için büyük ahlaksızlıktır. Bu ve buna benzer olaylar çok fazla oldu ve oluyor. 

Genel olarak baktığımızda doktorlara olan saygı azaldı ve devlet muayenehaneleri yasaklıyor. 

Son olarak size tavsiyem;  Önünüzdeki şeyleri iyi öğrenmeye çalışın geriye dönme şansınız olmayacak. Mantığını öğrenin mesele not almak değil. Fizyolojiyi iyi bilin psikolojiyi iyi bilin. Sizin yerinizde olsam bir hobi edinirim. Resim, müzik vs. dil öğrenmenizi tavsiye ederim. Dil eğlencelidir. Keşke bana biri bunu daha önce söyleseydi o dönemlerimde. Ben 6 ayda Rusça öğrendim. Diller birbirine benziyor 1.dil 2.dili; 2.dil 3.dili öğrenmeyi kolaylaştırır.

Hayatınız sadece meslekten ibaret olmasın hayatı sevin. Bir yerden bir şeye başlayın. Dünyanızı büyütün, renklendirin, güzelleştirin. Sadece ders çalışmayın. Öğrenin, hayattan keyif alın.

SİHAT ailesi olarak hocamıza katkıları ve kıymetli fikirleri için teşekkür ediyoruz.

Almanya’da Uzmanlık

Almanya’da Uzmanlık İle İlgili Merak Ettiklerimizi Dr. Tuğçe Doğan’a Sorduk.

1. Öğrenim hayatınız nasıl geçti, Türkiye’de tıp fakültesi sürecinden ve sonrasında Almanya’ya gitme sürecinden bahsedebilir misiniz?

Almanya’da doğdum büyüdüm. Üniversiteye kadar eğitimim burada geçti. 2012 yılında Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitime başladım. Sakarya Tıp’ın ilk yerel öğrencilerindenim. Fakültenin kuruluşuna vesaire her şeyine şahit olduk. 30-40 kişilik küçük bir gruptuk. Kliniğe geçtikten sonra tekrardan yurt dışında 1-2 yıllığına research yaparım diye düşünmeye başlamıştım. Bildiğim yabancı dillerin de avantajının olduğunu düşündüm. Mezun olmaya yakın denklik sürecini şimdi halletmeliyim, araya vakit girerse olmaz dedim. Mezun olduktan sonra Almanya’ya dönerim diye düşündüm. 2018 yılında mezun oldum. Diplomalarımız eylül gibi gelmişti. Evrakları hazır edip Almanya’ya geldim ve buradaki denklik sürecini başlattım.

2. Tıp Fakültesi için denklik nasıl alınıyor, başvuru sürecinden ve gerekli belgelerden bahseder misiniz, sınavsız denklik alabiliyor muyuz?

Türkiye mezunları olarak Almanya’da denklik almak için 2 yol var. Birincisi sınav olmadan müfredat yoluyla eğitimimiz denk mi diye bakılıyor. İkincisi de tıbbi yeterlilik sınavına girilerek yapılabiliyor. Sınavın adı Kenntnisprüfung. İlk yol, Gutachter süreci denilen şey için müfredatın tamamını tercüme ettirmek gerekiyor. Herhangi bir şekilde eksiklik çıktığında yine sınava girmemiz gerektiği için bu yolu şahsen tercih etmedim. Hem bütün 6 yılın ders programını tercüme ettirmek maddi anlamda da çok zorlayacaktı. Ayrıca bütün evrakları beklemek 1-2 yıl kadar sürebileceği için ben de tıbbi yeterlilik sınavına girerim en azından 6 ay sınav sürecini beklerim, sınava girip o şekilde denkliği alırım diye düşündüm. Bunun için de sadece ihtiyacınız olan diploma, transkript, bir de ders saatlerini belgelemeniz lazım. Bunların hepsini derleyip tercüme ettiriyorsunuz. Belgeleri verdikten sonra sınav tarihi için belli bir süre beklemeniz gerekiyor. Benim başvurduğum eyalette 6 ila 8 ay beklemem gerekiyordu. Başvurdum ve 8 ay sonra sınava girip denkliği aldım. Bu arada tıbbi yeterlilik sınavının zorluğu değişebiliyor. Almanya federal devlet olduğu için birçok eyaletten oluşuyor ve her eyalette sınavın zorluk derecesi farklılık gösteriyor. Bu konuda Münster için olumsuz şeyler duymuştum ama ailem burada olduğu için burada başvurmak istedim. Öylesine bir denerim dedim ama çok şükür geçtim. Diğer türlü 2 kere sınavı tekrarlama hakkınız var. Yani ilkinde geçemezseniz kesinlikle başka eyaletlere başvurmanızı öneririm.

3. Almancayı hangi seviyede bilmemiz gerekiyor, tıbbi dil sınavı hakkında bilgi verebilir misiniz, bu sınava kaç giriş hakkımız var?

Tıbbi dil sınavına istediğiniz kadar girebiliyorsunuz, diğeri gibi değil. Geçene kadar deneyebilirsiniz. Almanya’ya gelebilmek ve çalışma izni alabilmek için yeterlilik olarak en az B2 isteniyor. Denklik sürecinden sonra da approbation alana kadar seviyenizi C2 seviyesine çıkarmanız gerekiyor.

4. Hiç bilmeyen biri için Almanca öğrenmek ne kadar süre alır, Tıbbi Almanca için önerebileceğiniz kaynaklar var mı?

Türkiye’den arkadaşlarla konuştum, ben burada doğup büyüdüğüm için ne kadar doğru bilgi verebilirim bilemeyeceğimden onlara danıştım. Dediklerine göre hiçbir şekilde bilmeden azmedip 6 ayda B1 B2 seviyeye çıkan arkadaşlar varmış. Ama eğer ki araya biraz vakit girerse iş uzadığı zaman 2-3 yıl kadar sürebiliyormuş. Eğer yurt dışı düşünceniz varsa bir dili gerçekten iyi bir şekilde öğrenip direkt o sınava girmenizi öneririm. Diğer türlü araya süre girdiği zaman hem dili unutuyorsunuz hem pratiğiniz gelişmiyor. Kendinize hedef belirleyip 6 ay boyunca bir dile odaklanıp o sınavı verebilirsiniz.

5. Başvuru sürecinde sizi zorlayan şeyler oldu mu, bu süreç ortalama ne kadar sürüyor?

En zorlayıcı süreç bence sabır. Kesinlikle sabır. Bir yanda mezun oluyorsunuz, tamam ben mezun oldum, doktor oldum diyorsunuz sonra buraya geliyorsunuz ve hiçbir şey kabul olmuyor. Ne denkliğiniz var ne hekimliğiniz geçerli. Bu süreç başlarda çok zorlayabilir. Kesinlikle 1-2 yıllık gibi düşünülmeli. Geldim, 6-7 ayda bunu hallederim gibi bir beklentiye girmeyin. Sonuç sizi hüsrana uğratabilir. Bu 1-2 yıllık süreçte de çok sefer evraklarınız dönecek, şu eksik bu mühür eksik olayları çok olacak. Ama şunu düşünün sonuç olarak o denkliği aldığınızda yurt dışında ikinci bir tıp fakültesinden mezun olmuş gibi olacaksınız. Elinizde elde ettiğiniz kocaman bir değer olacak. Bunun için pes etmeyin. Bir de sizden mesul olan memurlar oluyor. Bazıları bütün evrakları kabul ederken bazısıysa yok şurada kelime hatası var ben bu belgeyi kabul etmiyorum Türkiye’den tekrardan getirt diyebiliyor. Burada önemli olan yılmamanız, pes etmemeniz ve işin ardında durmanız.

6. Branş seçme süreci nasıl ilerliyor, Türkiye’deki gibi TUS benzeri bir sınav var mı?

Çok şükür yok. İstediğiniz her branşın kapısı açık. Hastanelerin sayfalarında hangi asistanlıkta açık var, tek tek sıralanıyor. Approbationu aldığınız takdirde bunlara başvurabiliyorsunuz. Başvurma sayınızda herhangi bir sınır yok. İstediğiniz her hastaneye, Almanya genelinde herhangi bir eyalete başvurabiliyorsunuz. Hastaneler sizi mülakata çağırıyor. Hospitasyon dediğimiz bir günlük çalışma imkânı sunuyor. Siz ekibi tanıyorsunuz, ekip sizi tanıyor. Uyum yakalandığı zaman o bölümde çalışabiliyorsunuz. Cerrahi branşlarda biraz daha farklı olabiliyor. Cerrahi branşlar burada çok revaçta. Daha önce cerrahi branşta staj yaptıysanız, intörnlükte cerrahi bir branş seçtiyseniz avantajlı olabilirsiniz.

7. Başvuru sürecinde hangi faktörler etkili oluyor, öğrencilik döneminde yaptığımız bilimsel araştırmaların, yayınlanmış çalışmaların katkısı oluyor mu?

Denklik süreci için tıbbi yeterlilik sınavına girecekseniz önceden yaptığınız bilimsel araştırmaların hangi fakülteden mezun olduğunuzun hiçbir katkısı yok. Denklik sınavında sadece diploma ve transkripte bakıyorlar. Mesleki olarak PhD yapacaksanız, biraz daha bilimsel çalışmak istiyorsanız fakültede yaptığınız bilimsel araştırmaları mülakatlarda sunabilirsiniz. Bunların çok güzel avantajları oluyor. Veya dediğim gibi cerrahi branşta çalışmayı düşünüyorsanız yaz tatillerinde cerrahi branşta staj yapmak, erasmusta cerrahi klinikte çalışmak yine mülakatlarda avantajlı olacaktır.

8. Almanya’da uzmanlık yapmak isteyen mezun olmuş/olacak hekimlere ne önerirsiniz, şimdiden başvurularını kolaylaştıracak neler yapabilirler?

Bazıları bir yandan TUS çalışıyor, bir yandan yurt dışı düşünüyor. Öncelikle kesinlikle bir yola odaklanmalarını öneririm. Hem daha az yıpranırlar bu süreçte hem de hedefleri doğrultusunda daha iyi çalışırlar, verimleri artar. Yapabilecekleri en güzel şey Almancayı gerçekten halletmek. Bununla birlikte mesela 4 ve 5. sınıflarda yaz tatillerinde yurt dışında stajlara gelmelerini önerebilirim. Sakarya Üniversitesi bu konuda çok uluslararası bir üniversite. Erasmus programı olsun, intörnken bir stajını tamamını Almanya’da saydırma ihtimali olsun bunların hepsini değerlendirmelerini öneririm.

9. Almanya’da aldığımız uzmanlık diğer Avrupa ülkelerinde veya Türkiye’de geçerli oluyor mu?

Benim için en önemli soru buydu. Ben şimdi Almanya’ya dönüp orada uzmanlık yaparsam geri gelebilecek miyim demiştim. O zamanlar bir belgem eksikti, Sağlık Bakanlığı’ndan almam gerekiyordu. Direkt orada birkaç kişiyle konuşmuştum. Memurlar bana hiçbir sıkıntı olmadığını, dönüşte sadece ilgili uzmanlık alanında tekrar bir sözlü sınavına tabi tutulduğunu ve bunun üzerinden denkliğimi alabileceğimi söylediler. Başka Avrupa ülkelerindeyse, her Avrupa ülkesinin kendince bir sınırı oluyor. Mesela İsveç approbationla birlikte 5 yıllık Almanya’da mesleki deneyimlik istiyor, ama Avusturya için sadece Almanya’dan approbation almamız yeterli olabiliyor.

10. Almanya’da önerebileceğiniz uzmanlık alanları nelerdir?

Burada dahili eğitim çok iyi. Cerrahide arkadaşlardan duyduğum kadarıyla biraz daha pratik eğitimleri eksik kalıyormuş. Hatta bunun için eğitim alırken Türkiye’de özel hastanelerde ameliyatlara giren, pratiklerini orada yapan arkadaşlar var. O yüzden daha çok dahili branşları önerebilirim. Ama bu tabi ki de engel değil, cerrahi branşların eğitimi de çok iyi, çok kaliteli. Gelecek arkadaşlara denklik alana kadarki süreçte çalışma izniyle sınava hazırlanmak için daha rahat branşlarda çalışmalarını tavsiye ederim. Psikiyatri, rehabilitasyon merkezleri, dahiliye olabilir. Daha rahat yerlere müracaat edip denklik sınavına bu şekilde hazırlanmalarını önerebilirim.

11. Çalışmak için hangi eyaletleri tavsiye edersiniz?

Şu an ben Kuzey Ren Vestfalya’dayım. Aslında eyaletimden memnunum, çok iyi ama denklik süreci biraz sıkıntılı. O yüzden güncel olarak en kolaylarından biri Schleswig Holstein eyaleti. Burada hem denklik sınavı çok daha rahat hem iş bulma imkânları çok daha fazla. Aynı şekilde Hessen eyaletinin de sınavı çok rahat. Ve Bavyera eyaletinin hem sınavı rahat hem de bu aralar Bavyera’da giren arkadaşlar sınav tarihi için maksimum 6 ay bekliyor. İlk 3 bunlar olabilir.

12. Almanya’daki uzmanlık eğitimi ile Türkiye’deki uzmanlık eğitiminin farkları nelerdir?

En güzeli bir kere TUS olayı yok. İstediğin uzmanlığı seçiyorsun, bakıyorsun olmuyor başka bir uzmanlığa geçiyorsun. Benim için bu çok önemliydi. Çünkü fakülte hayatı boyunca hiçbir zaman karar verememiştim. Her staj fikrim değişiyordu. O yüzden Almanya’nın en büyük avantajı istediğiniz yerde istediğiniz uzmanlık, birincisi bu. İkincisi başladığınız hastanede uzmanlığı bitirme zorunluluğu yok. Yani A noktasında başladınız diyelim, 6 ay çalıştınız hastane ortamını beğenmediniz, hastanenin eğitiminden memnun değilsiniz, başka bir hastaneye geçip orada uzmanlığınızı devam ettirebiliyorsunuz ve süre de kaybetmiyorsunuz. Önemli olan sadece bir hastanede en az 6 ay çalışmış olmak ki süreci saydırabilesiniz. Bir diğer avantajı da tamamen hastanede yapmak zorunda değilsiniz. Bazı uzmanlıklar hastanede 2 yıl gibi bir süre istiyor, onu tamamladıktan sonra muayenehanede çalışabilirsiniz. Nerde nasıl eğitim almak, hangi alanda çalışmak istiyorsanız buna göre programınızı biraz daha kendiniz belirleyebiliyorsunuz. Aile hayatı istiyorum derseniz muayenehanede çalışabilirsiniz, yok ben araştırmak istiyorum derseniz üniversite hastanesinde çalışıp bir taraftan da doktora tezinizi yazabilirsiniz. TUS’la bir yeri kazanıp başladınız ve çok hoşunuza gitmedi diyelim istifa ettiğinizde her şey boşa gitmiş oluyor. Burada kesinlikle o yok. Bir de eğitim olarak burada asistan olarak çalıştığımız zaman bizden sorumlu bir uzman doktor oluyor. Ondan eğitim alıyorsunuz. Diğer asistanlarla çok bir işiniz olmuyor. Bireysel çalışıyorsunuz. Bu çömezlik durumu, kıdem olayı vesaire olmuyor. Sen de aynı haklara sahip oluyorsun. Herkes bireysel olarak uzmanıyla çalışıyor.

13. Uzmanlığı Türkiye’den alıp Almanya’da uzman olarak çalışabilir miyiz? Yeni mezun olmuş biriyle uzman biri arasında bahsettiğimiz süreçlerle alakalı farklılık var mı?

Öncelikle bakılan denklik olup olmadığı, yani Türkiye’den geldiğiniz zaman maalesef uzmanlığınızı birincil olarak öne çıkaramıyorsunuz. Örneğin bir pediatri uzmanı Almanya’ya geldiğinde öncelikle tıbbi denkliğini alması gerekiyor, bu yüzden yeni mezunla eş durumda oluyor. Denkliği aldıktan sonra Türkiye’deki uzmanlık belgesini tercüme ettirip ,benim bildiğim kadarıyla, 1-2 yıl asistanlık yaptıktan sonra uzman sayılıyorlar.

14. Asistanlıklar ortalama kaç yıl sürüyor? Asistanlık sonrası süreç nasıl? Atanma, mecburi hizmet durumları var mı?

Burada asistanlık eğitimleri hastaneden hastaneye çok fark ediyor. Temel olarak bölebilirsek; üniversite hastaneleri var, üniversiteye bağlı eğitim araştırma hastaneleri var, özel veya kiliseye bağlı olan hastaneler var. Bunun içeriğine göre de eğitim çok fark ediyor. Küçük kilise hastanelerinde belirli branşlarda 5-6 hasta takip ediliyor, çok rahat oluyor. Yeni başlamak isteyenlere adapte olmaları için ben böyle küçük hastaneleri öneriyorum. Eğitim araştırma hastanelerinde biraz daha büyük vakalar görme ihtimaliniz artıyor ama yine her branş olmuyor. Her şeyin bir arada olduğu yer Türkiye’deki gibi üniversite hastaneleri. Almanya’da üniversite hastanelerinin sayısı daha az, güncel olarak 32 tane var diye biliyorum. Oralara girmek biraz daha zor oluyor, orada rekabet ortamı çok fazla oluyor, hocalar daha çok kendi üniversite mezunlarını alma eğiliminde oluyorlar. Buna göre eğitiminiz şekillenebiliyor. Ben şu ana kadar 2 üniversite hastanesinde çalıştım, nörolojide günlük takip ettiğim hasta sayısı 23-25 arası oluyordu. Üniversite hastanesi olduğu için iş yükünüz biraz daha fazla oluyor. Aynı zamanda bilimsel araştırma yapma zorunluluğunuz olduğu için mesaiye çok fazla kalınıyor. Ben nörolojide hiçbir zaman saat 7-8’den önce çıkmamıştım. Almanya’da dahili bilimlerde bu genellikle böyle çünkü saatlerce epikriz yazıyorsunuz. Epikriz sistemi çok iyi oturmuş durumda, bu çok fark ediyor.

Asistanlık süreci genellikle Türkiye’dekinden daha uzun. Cerrahi branşların hepsi kadın doğum dışında minimum 6-7 yıl, kadın doğum 5 yıl. Diğerleri de 7 yıla kadar varıyor. Ama en güzel avantajı asistanlığa başladığınız zaman bölüm içi geçiş yapabiliyorsunuz ve asistanlığınız süre olarak uzamıyor. Ben mesela nörolojiden anesteziye geçtiğimde nörolojiyi saydırdım ve bu şekilde asistanlık sürecimden düştü. Cerrahi branşlarda da örneğin ben KVC istiyorum ama genel cerrahiden kadro açılmış, genel cerrahiye başlıyorum. 24 ayımı tamamladıktan sonra direkt KVC’ ye geçiş yapabiliyorum. Yani asistanlar arası çok geçiş var, herkes her bölüme bir şekilde gidiyor. Önemli olan süreyi doldurmak. Bir de asistan karneleriniz oluyor, bunları tabipler birliği sayfasından herkes indirmek zorunda. Uzmanlık için belirli sayıda belirli girişimleri yapmış olmak gerekiyor. Nasıl, nerede tamamladığınız tamamen size kalıyor.

15. Asistanlık sürecinde ve sonrasında maaşlar Almanya’da rahat bir yaşam sürmeye yeter mi, uzmanlık alanları arasında maddi açıdan çok fark var mı?

Uzmanlık maaşları arasından cerrahların en iyi kazandığını biliyorum. Diğer türlü uzman olarak gayet rahat, normal standartlarda yaşayabilirsiniz. Almanya’da meslekler arasında çok büyük bir fark yok, Türkiye’deki gibi değil. Almanya’da örneğin bir öğretmenin maaşıyla bir uzman doktorun maaşı çok farklı değil. Yıllara göre biraz şekilleniyor, yani uzman olarak çalıştığınız her yıl maaşınızda artış oluyor. Ayrıca Almanya’da vergi gruplandırmaları var, bu da çok fark ediyor. Örneğin aynı seviyedeki iki asistandan biri evli ve çocuğu varsa onun eline geçecek olan net maaş diğer asistana göre çok daha fazla oluyor. Sanırım bu biraz da aile yapılanmalarına teşvik amaçlı şekillenmiş. Bunlara göre maaşlar biraz daha fark ediyor. (Mecburi hizmet olayı burada yok, istediğiniz yerde her zaman çalışabilirsiniz.)

16. Almanya sağlık sisteminden kısaca bahseder misiniz? (Hastane hizmetleri, sigorta hizmetleri, hastanenin imkanları vs.)

Aile hekimliği sistemi çok güzel oturmuş durumda. Yani ‘benim burnum akıyor, başım ağrıyor, ben bir acile gideyim’ olayı yok. Acillere olması gerektiği gibi sadece acil durumlu hastalar geliyor. Herkesin bir aile hekimi var ve bunlar için ilk olarak aile hekimine gidiliyor, ilk muayeneyi aile hekimi yapıyor. Gerekli gördüğü zaman hastaneye ve diğer branşlara yönlendiren o oluyor.  Burada hastaneler dışında muayenehane sistemi de var. Örneğin KBB uzmanının, dermatoloğun bir muayenehanesi olur. Aile hekimi uygun gördüğü zaman birtakım evrak verir ve hasta onunla ilgili branşa başvurur ve muayene olur. İleri düzey tetkik isteniyorsa hastaneye yönlendirilebilir.

Diğer bir farklılık da burada Amerika’daki gibi VIP hasta olayı var. Özel hastalara sadece hocalar bakıyor, uzmanlar normal sigortalı hastalara bakıyor. Ben bu olayı biraz garipsemiştim ama Almanya’da bu sistem oturmuş durumda.

17. Hastalar ve sağlık çalışanlarıyla iletişim ilişkileri nasıl, hekime şiddet var mı?

Hekime şiddet olayı yok. Sadece bir kere acilde sözlü şiddete maruz kalmıştım, onda da hasta alkolikti ve biraz ırkçı yaklaşmıştı. Bunun dışında herhangi bir sıkıntı yaşamadım, çevremde de duymadım. Burada hakimiyet daha çok doktorda, yani hasta-hekim ilişkisi olması gerektiği gibi aslında. Hasta tamamen hekime odaklı.

18. Herhangi bir ırkçılık veya yabancılara karşı bir ön yargıyla karşılaştınız mı?

Maalesef oluyor, Almanya ırkçı insanları barındıran bir ülke, Alman milleti de genel anlamda öyle. Çoğu iyi niyetli gözükse de bir şey olduğu zaman hiç beklemediğiniz bir insan bile ırkçı bir tavır takınabiliyor. Bunun dışında başörtüsü de göze batabiliyor. Benim dedelerim Almanya’ya işçi göçüyle gelmiş ve onların gözünde siz hala işçisiniz. Hekim olarak çıktığım zaman hastalardan ‘ben sizin beni muayene etmenizi istemiyorum’ diyen olmuştu. Onun dışında kilise hastanelerine başvurmanızı tavsiye etmiyorum. Ben başvurmuştum ve bana “Başınızdakiyle çok çalışabileceğinizi düşünmüyoruz, mülakat burada sonuçlanmıştır.” denmişti. Ama bunun dışında birçok kapılar var tabi ki. Böyle bir şey yaşadım diye pes etmek yok, birçok yerde artık başörtülü hekimlik de yapılabiliyor. Aynı şekilde birçok yerde Türk uzmanlarımız, profesörlerimiz, anabilim dalı başkanlarımız da var. Irkçılık var, yok edemeyeceğiz ama çalışıp iyi yerlere geldiğimiz zaman çok ses edemiyorlar.

19. Almanya’da toplumsal ve sosyal hayat nasıl, iki ülke arasında toplumsal ve sosyal açıdan farklılık var mı?

Almanya çok sakin bir ülke. Ben 6 yıl Türkiye’de eğitim gördükten sonra Almanya’ya gelince başta sıkılıyordum. Akşam 6 olduktan sonra hiç araba sesi gelmiyor. Alman milleti çok çalışkan bir millet bu yüzden hayat erken bitiyor ama erken başlıyor. Sabah 5-6’da ormanda spor yapan insanları görürsünüz, oradan işe geçerler.

Sosyal yaşam olarak çok güzel yeşillik alanları var, spor faaliyetleri çok güzel yapılabilir. Sosyal faaliyet olarak çok fazla kurs var; yabancı dil, müzik vs. Raylı sistemi çok iyi, bu şekilde Almanya’nın her yerini gezebilirsiniz. Bir de Euro’nun değerinden ötürü alım gücünüz de fazla olduğundan çok daha rahat gezebilirsiniz.

20. Almanya’da cerrahi branşlarda uzmanlık yapmak isteyenlere önerileriniz nelerdir, kadın hastalıkları cerrahi bölümünde uzmanlık yapılabilir mi, şartlar nelerdir?

Türkiye’dekinin tam tersine burada cerrahi branşlar çok revaçta bu yüzden cerrahiye girmek gerçekten zor. Stajyerlikte, intörnlükte veya yaz tatillerinde cerrahi branşlarda staj yapmanız ve bunu da CV’nize yazmanız gerekiyor. Örneğin burada cerrahi branşta intörnlüğünüzü yaptığınız zaman çok azmedip, hocanın gözüne girip direkt asistanlık teklifi alabilirsiniz. Yani burada biraz daha bireysel azminiz öne çıkıyor. Çalıştığınız, uzmanların gözüne girdiğiniz takdirde onlar zaten direkt iş teklifiyle geliyor. Bu yüzden böyle bir şey istiyorsanız gelin, uğraşın. Siz çaba gösterdiğiniz takdirde o kapılar size açılacaktır.

Kadın doğum asistanı olan bir arkadaşım kadın doğum pratik eğitiminin biraz eksik kaldığını söylemişti. Başta bahsettiğim karnelerde belli bir sayıyı doldurmanız lazım ve o sayıyı doldurduğunuz zaman sizi ameliyata sokmayan hocalar da oluyormuş. Önemli olan sizin kendinizi iyi hissetmeniz. Baktınız o hastanede olmuyor, kadın doğumda yeterince vaka görmediğinizi düşünüyorsunuz, başka bir hastaneye geçiş yapabilirsiniz. Zaten mesleki deneyimi yaptıktan sonra her türlü kapı aralanmış oluyor.

21. Nöroloji alanında hem klinikte çalışmak hem de araştırma yapmak isteyenler için süreç nasıl ilerliyor, karanlık bir bölüm olduğu ve keşfedilmemiş birçok konusu olduğu için ileride bizi ne gibi şeyler bekler sizce?

Hem çalışmak hem de araştırma yapmak istiyorsanız kesinlikle üniversite hastanesine müracaat etmenizi öneririm ya da en azından üniversiteye bağlı hastanelerden birinde çalışın. Zaten böyle bir isteğiniz varsa mülakatlarda bunu dile getirebilirsiniz. Bu şekilde size doktora tezi imkânı sunuyorlar veya örneğin ‘MS hastalığıyla alakalı bir çalışma başlatacağız bu çalışmanın başına geçebilirsin’ tarzı imkânlar sunuyorlar. Almanya’nın üniversite hastanelerinde her alanda muazzam araştırmalar var. Yani siz yeter ki isteyin ve bunu sizden sorumlu olan hocaya dile getirin. Onlar zaten gerisini hallediyorlar, sizi bir şekilde bir araştırmaya dahil ediyorlar.

22. Sinirbilim son yıllarda oldukça parlayan bir bölüm oldu, Almanya bu anlamda dünyanın neresinde, ileride bu alanda çalışmak isteyenler için iyi bir seçenek mi?

Benim en son çalıştığım kurumda demans hastalıkları öne çıkıyordu. Burada üniversite hastanelerinin her biri farklı alanlarda spesifikleşebiliyor. Sinir bilimde demans, parkinson ya da epilepsi tarzında bir konu düşünüyorsanız her üniversite hastanesi kendi spesifik alanlarını tanıtıyor zaten. Benim verebileceğim örnekler; Bonn Üniversitesi epilepsi araştırma merkezi, Köln Üniversitesi özellikle demans araştırmalarında inanılmaz ileride, Essen Üniversitesi, benim en son çalıştığım kurum, daha çok baş ağrısı ve migren üzerine araştırmalar yapıyor ve en son stroke hastalarında farklı parametreleri deniyorlardı. Ona göre karar verip ilgili hastanelere yazabilirsiniz. Sinir bilimin kendisi bölüm olarak yine Köln Üniversitesi’nde var, orası da yurt dışından çok stajyer kabul ediyor. Ben orada staj yaparken Almanca bilmeyen 1-2 arkadaş da vardı. Yani sıfır Almancası olan arkadaşlar da rahatlıkla müracaat edebilir. Bir de sanırım bu konuda Amerika biraz daha önde. Çünkü bir arkadaş burada başlayıp yıllarca doktorasını yapıp daha sonra Amerika’ya gitmişti, daha iyi araştırma imkanları olduğu için şu an orada çalışmalar yapıyor.

23. Sakarya Tıp Fakültesi’nde alınan eğitim tıbbi yeterlilik sınavını geçmeye yeterli mi?

Sakarya Üniversitesi’nde eğitim kesinlikle denk, bu konuda herhangi bir sıkıntı yaşamadım. Ek kitaplar, dersler almadım. Bizim zamanımızda klinikte çok az kişi olduğu için klinik eğitimimiz çok iyiydi. Hocalarla birebir muhataptık, siz de hala öylesiniz muhtemelen. Sakarya’nın belki de en güzel avantajlarından biri bu. Ayrıca dedikleri gerçekten kulağımıza küpe olmuş. Sınava hazırlanırken özellikle onlara dikkat ettim ve hakikaten aynısını sormuşlardı sınavda. Kesinlikle denk. Önemli olan sizin kendinize olan güveniniz. Yani Türkiye’den mezunum Almanya’da ne yapabilirim düşüncesi olmasın. Eğitimimiz çok iyi, bu konuda herhangi bir eksiklik çekmedim. Tam aksine çalıştığım her bölümde hocaların hepsi gayet memnundu. O da gerçekten aldığım eğitimden ötürü. Hocaların emeği hakkı çoktur. Hep söylerim zaten çok şükür güzel bir yerde eğitim aldık ve bizim fakülte eğitimi de burada çalışacak kadar hatta daha fazlasını yapacak kadar yeterli.

24. Tıbbi yeterlilik sınavını açabilir misiniz?

Tıbbi yeterlik sınavı dediğimiz aslında sizin eğitiminizi gözden geçiren bir sınav. Yeterince öğrenmiş mi, doktor olacak potansiyeli var mı gibi. En önemlisi sınava kendinize güvenerek girmeniz. Hocaların karşısına bir hekim olarak çıkıyorsunuz zaten en çok dikkat ettikleri noktalardan biri bu. Sınav temel anlamıyla dahili birimlerden, cerrahi birimlerden ve üçüncü bir dersten oluşuyor. Üçüncü ders eyaletten eyalete farklılık gösteriyor. Bizim Münster‘de üçüncü dersimiz Radyoloji Farmakoloji ve Nükleer Tıp’tı. Daha önce giren arkadaşların sınavlarının değerlendirildiği siteler oluyor oradan bakabilirsiniz. Münster için konuşacak olursam dahili birimlerde hocalardan biri Nefrolog’tu, cerrahi bilimler de Genel Cerrah’tı. Üçüncü hoca olarak Farmakolog girmişti.

Tıbbi yeterlik sınavı iki aşamadan oluşuyor. Birinci aşama hocanın önünde hasta başında hasta muayenesi yapıyorsunuz. Hastanın hastalığını teşhis ediyorsunuz, tedavi önerisinde bulunuyorsunuz ve kısa bir epikriz yazıyorsunuz. Benim hastamda kardiyorenal sendrom vardı. Onun teşhisi, tedavisinde ne yaparsın, muayenesini yapabilir misin dedi hocam. Yaptım, epikrizini yazdım ve birinci aşama bitti.

İkinci aşamada üç hocanın karşısına çıkıyorsunuz. Dört kişi giriyorsunuz, dört kişi birlikte sözlü sınavı gibi düşünün. Hatta ben o sınava girdiğimde kendimi dahiliye sınavında gibi hissetmiştim. Nefrolog hocası nefrolojiden çok soru sormuştu. Bir EKG verip “EKG’de ne görüyorsun?” sonra röntgen koyup ”Röntgende ne görüyorsun?” demiştiler. Her hoca 3-5 soru soruyor. Daha sonra genel cerrahi hocası tüm cerrahi branşları sordu sağ olsun. Bir de farmakoloji hocası sorular sormuştu. O yüzden gittiğiniz eyaletler çok önemli. Sınavlarda zorluk derecesi çok fark ediyor. Ama temel olarak bilmeniz gereken dahiliye ve genel cerrahi branşları. Apendektomi’yi çok soruyorlardı, safra kesesi ameliyatı neden niçin yapılır tarzı. Aslında çok derine inmeden genel bir hakimiyet istiyorlar sizden. Yani A’dan Z’ye her şeyi bilmeniz istenmiyor, genel anlamda duruma hakimliğinize, Almancanıza bakıyorlar. Gözünüz korkmasın. TUS gibi bir şey değil, tamamen hastaya yaklaşımlı bir sınav.

Bir de burada hastada bir şey düşünüldüğü zaman direkt BT istenmiyor. Tamamen kronolojik olarak sırasına göre adım adım gitmek gerekiyor. Türkiye’de ne yazık ki malpraktis davaları çok olduğu için biraz da hekim kendini korumak adına her şeye BT ister. Fakat burada radyolog bana “Gerekli tanı koymamışsın, ben bunu çekmiyorum.” diyor. Sınavlarda istenen de belirli standartlarda belli şeyleri aşama aşama anlatmanız. Bunun için hazırlık kitapları var. Bende birçok PDF var, isterseniz ortak bir yere atabilirim bunları. Aynı şekilde sınav protokolleri dediğimiz eyaletlerin sınavlarının değerlendirildiği kaynaklar var elimde. Bunların hepsini paylaşabilirim.

25. Yurt dışından gelen doktor sayısı fazla mı? Yabancı doktorlar ikinci plana atılıyor mu?

Evet, yurt dışından çok fazla doktor geliyor. Bu hastanelere göre çok fark edebiliyor. Üniversite hastaneleri yabancı doktorları çok almıyor. Küçük hastanelerde, örneğin şu an ailemin olduğu yerde hastaneye gittiğimde Almancayı düzgün konuşabilen doktor bulamamıştım. Çok fazla doktor açığı var, özellikle küçük illerde, rehabilitasyon merkezlerinde.

26. Çalışma şartları, nöbetler, saatler ve günlük hasta sayılarından bahsedebilir misiniz?

En çok 7 nöbet tutuyorsunuz, bu her branş için geçerli. 7 nöbetin üzerinde tutarsanız hastane denetimi ceza ödemek zorunda kalıyor. Bir de en güzel şeylerden biri sanırım nöbet ertesi çalışmama olayı, yani 36 saate dönmüyorsunuz. İnsancıl şartlar altında nöbet tutup çalışıyorsunuz, en önemli olaylardan biri bu. Ben büyük bir hastanede çalıştım ama acilde hiçbir zaman aşırı yoğunluk görmedim. Ne kadar hasta takip ettiğiniz hastaneye bağlı. Büyük bir hastanede çalışıyorsanız bu 20’nin üzerinde olabilir ama zaten onu size söylüyorlar mülakatlara gittiğinizde. Eğer “Ben daha rahat çalışayım, mesaiye kalmayayım.” diyorsanız da alternatif olarak daha küçük hastanelerde çalışıp gayet rahat bir şekilde uzmanlık eğitiminizi alabilirsiniz. Diğer avantajlardan biri de eğitimimiz çok iyi. Haftalık eğitim saatlerimiz oluyor. Mesela öğleden sonra olacaksa mesaiden sayılıyor. Bireysel, kendimizi geliştirmemiz için eğitimler alacaksak bunların hepsinin masrafını hastane karşılıyor, yol parasına kadar. Eğitimlerin hepsi mesai olarak sayılıyor.

27. Yönlendirici olması açısından başvurular için takip edebileceğimiz bir internet sitesi var mı?

Örneğin Hamburg tarafından denkliği düşünüyorsanız sadece Hamburg approbation yazmanız yeterli. Zaten ilgili belediyenin sayfası ve gerekli evrakları isteyen siteler çıkıyor. İnternette türlü türlü gruplar oluyor. Ben denkliği alana kadar çok bulaşmamıştım, daha sonra neler paylaşılıyor diye gruplara girmiştim. Çok kirli bilgilerde dolaşabiliyor maalesef ya da insanlar sizi gereksiz korkutabiliyor. Bu süreci bireysel yapmanızı öneririm. Her eyaletin kendi sayfasında gerekli olan belgeler gerçekten çok basit şekilde anlatılıyor. Ki gerekli olan belgeler dediğimiz gibi üç temel belge; diploma, transkript, ders döküm notları. Daha fazlasını istemiyorlar sizden. Ama başka şeyler takip etmek isterseniz sanırım Telegram’da Approbation Almanya diye bir grup olması lazım, oraya bakabilirsiniz. Facebook’ta da benim bildiğim kadarıyla Almanya’da yaşayan Türk doktorların oluşturduğu bir grup vardı.

28. Almanya pandemi sürecini nasıl yönetti, aşılanma süreci nasıl ilerliyor?

Çok önemli bir soru aslında. Bence sınıfta kaldı. Ben sağlık çalışanı olarak hala aşı olmadım. Çok yavaş ilerliyor. Aşı dozları gelmedi, eyaletler kendi aralarında sanırım biraz kapıştı. Kendi ürettiği aşı BionTech aşısı ama bize Moderna aşısı geldi. Aşamalar çok yavaş ilerliyor çünkü Almanya aşırı bürokrat bir ülke. Zaten buraya geldiğinizde her taraftan evraklarla uğraşacaksınız. Aynı şekilde aşılarda da bunu yapıyorlar. Evraklar doldurulacak, her şey denetlenecek, o kişi bütün gün orada kalacak gibi. Pandemi konusunda da ekonomiyi etkiler diye başta karantina olayına çok girmedi. Okullar aylarca kapatılmadı ve vaka sayılarımız çok patladı. Bundan iki ay önce Covid yoğun bakımdaydım ve yoğun bakımlarımız çok fazla doluydu. Tüm ameliyatlar durdu. Koca üniversite hastanesinde hiçbir şekilde acil girişim dışında ameliyat yapılmadı. İngiltere mutasyonundan ötürü bir buçuk ay öncesine kadar yoğun bakımlar doluydu. Pandemi konusunda başta ağırdan aldı ama Almanya yoğun bakım olarak iyidir. Birçok araştırmalar devam ediyor, ortak yönler aranıyor. Yani hastane olarak iyi yönettiler ama hükümet olarak sınıfta kaldılar. Bütün iş yükü biz sağlıkçılara kaldı.

İngiltere’de Uzmanlık

İngiltere’de Uzmanlık İle İlgili Merak Ettiklerimizi Doç. Dr. Levent Bayam’a Sorduk.

Devamını Oku

Finlandiya’da Uzmanlık

Finlandiya’da hekimlik ve uzmanlık ile ilgili merak ettiklerimizi Dr. Çağrı Yalgın’a sorduk.

Devamını Oku

İsveç’te Uzmanlık

İsveç’te Uzmanlık İle İlgili Merak Ettiklerimizi Op. Dr. Burak Açıkgöz’e Sorduk.

Neden İsveç’i tercih ettiniz?

Aile yapım ve ailemle ilgili planladığım gelecek için en doğru yer İsveç’ti.  İsveç’te çocuk haklarının ve sosyal hakların çok yüksek düzeyde olması, demokratik haklara saygı gösteren bir toplum olması kararımı etkileyen etmenler. Tabi bunun alternatifleri de var: Almanya, Amerika, Norveç, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, diğer Avrupa ülkeleri, körfez ülkeleri, Dubai, Katar… Çok iyi analiz edip hangi ülke kendiniz için en iyisi, en doğrusu buna bakmalısınız.

Devamını Oku

Sakarya Çalıştayı

Hekimliğe Hakimlik

Çalıştay Sakarya SİHAT’in danışman hocası Hasan Salih Sağlamın konuşması ile başladı. Açılış konuşmasında şu sözleri söyledi: ‘’Bizlerin daima bir amacı olmalı, peşinden gittiğimiz ideallerimiz olmalı. Bu ideallerimiz ve amaçlarımızda manevi duygularımız oldukça önemli. Hekimlik de bizim ideallerimizden biri. Hekimlik diyorum çünkü hekim olmak doktor olmaktan daha anlamlıdır. Hekimlik hâkimiyetten gelir. Hekimliğin içinde bir ahlak var, merhamet var. Hekim faydalı olanı seçebilen demek, iyiyi kötüden ayırabilen demektir. Bu bakımdan bizler iyi birer doktordan çok iyi birer hekim olmalıyız.’’

Devamını Oku