“Dersimiz Gençlik”

16-18 Şubat 2018 tarihleri arasında Isparta’da Eğirdir Gölü’nün kıyısında dostlarımızla birlikte yapılan çalıştaydan kalan bazı cümleler Prof. Dr. İshak Özgel’in ve Dr. Süleyman Gündüz’ün konuşmaları ışığında bir genç tarafından kaleme alındı.

“Biz, gerçekten insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. Ancak, iman edip Salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır.”

-Tin Suresi 4-6. Ayetler

Allah(c.c) bizleri insan olarak bir “alak”tan yarattı. Sonra bizler bu fani dünyaya insan olarak adım attık. Bazı görevlerimiz vardı. Bunlardan en önemlisi ve ilk sıraya koymamız gereken bu dünyada “insan olarak kalabilmekti”. İnsan olarak kaldığımızda da unutmamamız gereken bir başka hususta bu dünyada yalnız değiliz. Aynı havayı soluduğumuz, aynı gökyüzüne baktığımız, aynı yeryüzünde yaşadığımız insanlar var.

Tekil bir hayat söz konusu değil ve her insan yanında ki insandan sorumludur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Komşusu açken tok gezen bizden değildir.” buyuruyor. Lakin komşunun tanımını ve özelliklerini tanımlamıyor. Bir insanın cinsiyeti, etnik yapısı, dili, dini, ırkı ne olursa olsun tüm insanları birbirine komşu kılıyor. Hepimiz birbirimizin komşusuyuz.

-Güzel komşularım ve kardeşlerim Selamun Aleyküm

Bir sorumuz da şu; komşularımızla yani tüm insanlarla iletişimimiz nasıl? Sanayi devrimiyle insanlar köyden/kırsaldan şehre indiğinde uzak mesafeler kalkacaktı ve insanlar arasındaki iletişim artacak diye düşünülüyordu. Bu hülyadan uyandığımızda bedenlerin yakınlaştığını ama mesafelerin değişmediğini hatta kalabalıklar içinde yalnız insan kümeleri oluştuğunu gördük. Aynı durum iletişim araçları içinde geçerliydi. Bir araya geldiğimiz zaman muhabbetler bir zaman sonra kesilip sesimizin dünyaya açılan penceresi dediğimiz kara deliğin içinde dostlarımızı, komşularımızı en önemlisi kendimizi kaybettik.

Aynı durumu evlerde ailelerin televizyon karşısında birbirine karşı yabancılaştığında gördük. Önce tabaklar ayrıldı, sonra sofralar ayrıldı. Muhabbetler tarihi bir kitabın arasında kaldı.

Şimdi bu hızlı hayatlarımızda biraz yavaşlayalım ve resmin tamamına bakalım. Göreceğiz ki biz selamlaşmayı unuttuk. Nasılsın demeyi, günaydını, merhabayı, hoşçakalı unuttuk. Sevgili okur bu satırları okurken yanında biri varsa onu selamla.

İnsan olarak doğduk ve insan olarak kalabildik. Sonrası ne? Sonra araştırarak, düşünürek ve akıl yorarak dinimizi seçeriz. İnsanlığı burada ikiye ayırabiliriz.

“Hakikat Dilini Kavramış Olanlar” ve “Hakikat Dilini Arayanlar”

Biz İslam’a inanmış yani hakikat dilini kavramış olan diriliş erlerine Yüce Allah(c.c) Kur’an-ı Kerim’de “Ey inananlar” diye seslenir. İnanan demek belli bazı sorumlulukları üstlenmiş ve bir dini aklen ve kalben bulmuş inanmış insan demektir. Hakikat dilini kavrayan bu insanların en önemli görevleri “hakikat dilini arıyanlara yardım etmek ve iman edip yardım yapmaktır.” Ama en önemli sorunumuz; iki dinliliktir.

Ömer Hayyam’ın da dediği gibi;

Bir elde kadeh bir elde Kur’an

Bir işimiz helaldir, bir işimiz haram

Şu üç günlük dünyada

Ne tam kafir olduk, ne tam Müslüman!!!

Ve kendimize şunu sormalıyız. “İslam güzel de biz neresindeyiz?” Bizim en büyük korkumuz kendimiziz. Çünkü biz doğru muyuz?

Biz Müslümanların dünya tarihinde iki büyük koşusu olmuştur. Birincisi Peygamber Efendimizin döneminden-10. Asra kadar olan dönem. İkincisi ise 13. Asırdan-19. Asra kadar olan dönemdir. Eğer son din İslam diyorsak ve yeni bir çağrı gelmeyecek ise o vakit üçüncü bir koşu şarttır ve bu koşu için düzeltilecek her şey bizim ellerimizdedir ve evet dağların ve göklerin bile yüklenmekten korktuğu emaneti biz yüklendik artık bizim yükümüzdür. Bunun için öncelikler ayette de buyrulduğu gibi “Emrolunduğu gibi dosdoğru ol” emrini anlayıp yaşantımızda da uygulamalıyız. Biz öyle olmalıyız ki bizi öldürmeye gelen bizde dirilmelidir.

İslam Medeniyetinde bir bireysek, kendimizden önce başkalarını düşünmeyi ahlaken kabul etmişiz demektir. Ki İslam Medeniyeti ile Batı Medeniyeti arasında ki en önemli fark burada belirmektedir. İslam Medeniyeti; kalp medeniyetidir. Batı Medeniyeti ise beyin medeniyetidir. Medeniyetler insanın acziyeti ve fakrı(muhtaçlığı) nedenleriyle kurulmuştur.Aczı ve fakrı bilen insan medeniyetleri şükretmesini bilir. Şükür ise kıymet bilmektir. İnsan şükrü bilirse Allah’ta (c.c) ondan razı olur. Şükür ile zenginlikler gelir. İnsanın gerçek zenginliği hayattaki hikayeleri ve maceralarıdır. Müslüman isek hayatlara dokunmalıyız.

Şimdi cesaretlenmeliyiz. Çünkü cesaret harekete geçme eylemidir.

Allah gayretimizi arttırsın. Ayaklarımıza gökyüzünde kurulup yeryüzüne indirilmiş şehrin, Kudüs’ün gücü gelsin.

Selam ve Dua ile…

Oğuzhan CİVCAN

26.02.2018/İzmir