Bir rivayete göre kendisine şanlı fetih nasip olacak Fatih Sultan Mehmet Bosna seferindedir. Yıl 1463. Başarıları dünyaya nam salacak olan padişah Bosna’yı Osmanlı topraklarına katmakta azimlidir. Gelin görün ki şehir tüm kuşatmalara rağmen teslim olmamakta ısrarlıdır. Gece olur, her şey karanlığa teslim olmuştur. Padişah çadırında istirahate çekilir. Uykuya dalar, rüya görür. Rüyasında ümmetin güzel sevgilisi Hz. Peygamber’i (s. a. v.), ikinin ikincisi Hz. Ebu Bekir’i, Zin-nureyn sıfatlı Hz. Osman’ı ve Allah’ın Kılıcı Hz. Ali’yi görmüştür. Tan yeri ağarınca hocasının yanına gider. Hocası rüyasını şöyle yorumlamıştır: Hz. Peygamber’i(s. a. v) görmen Bosna’da her daim Müslümanlığın var olacağına işarettir. Hz. Ebu Bekir’i görmen Bosna’da her daim sadakatli insanların var olacağına işarettir. Hz. Osman efendimiz ilme işarettir. Bosna‘da her daim alim insanların yetişeceğini gösterir. Hz. Ali cengaverliği temsil eder. Bosna’da savaşçı insanlar yetişecek ve bu topraklarda savaş her daim var olacaktır. Dört halifeden üçünü görüp Hz. Ömer’i görmemen ise bu topraklarda adaletin sağlanmayacağına işarettir. Bu rivayeti bütün benliğimle reddedebilmek isterdim. Bosna’da adaletin var olduğunu savunmak en büyük arzumdu.
Bosna, nehirlerin çevresini kuşattığı şehir. Bir zamanlar her dinden halkın huzurla yaşadığı yer. Avrupa’nın Kudüs’ ü. Elbette Hz. Ömer’siz bir Kudüs eksikti. Adalet binlerce masumun katledildiği nehirlerde boğulup gitmişti. Adaleti tekrar diriltme görevi Aliya’ya düşmüştü. ”Sırplar bize ne yaptıysa onlara aynısını yapalım.” diyen askerine “Sırplar bizim öğretmenimiz değil.” diyecekti. Biliyordu ki tek ve mutlak öğretmen el-Alim olan Allah’tı. ”Savaşta bile olsak inançlı birer Müslüman olarak Kitap ne emrediyorsa ona göre davranmak zorundaydık, öyle de davrandık.” diyen birine nasip olacaktı elbette Müslüman halka önderlik etmek. Güçlüyken de güçsüzken de düşmanın yaptığı yanlışları ilke edinmemekti zafer. Aliya halkına “Unutmayın!” dedi “Unutulan soykırım tekrarlanır.” Beyaz “Hafıza“ çiçekleri katliamın unutulmaması içindi. Mavi kelebekler ise katliamı Batı’nın sağır kulaklarına haykırmak için. Üstü toprakla örtülmeye çalışılan toplu mezarları bir bir belirledi mavi kelebekler. Onlar yeryüzünde çoğu insanın yapamadığını yapmıştı. Yapılan zulmü gözler önüne sermişti. Zulmü engellemek ellerinden gelmemişti fakat kulakları sağır eden bir sessizliğe de kapılmamışlardı. Mavi kelebekler gibi olmalıydı insan, başka türlüsüne insan demeye dilim varmıyordu. Zulme karşı sessiz kalınmamalıydı. “Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır.” demişti Hz. Ali. Bu yüzyılın insanı lal olmuştu. Zulüm dört bir yanda baş gösteriyordu. Kudüs, Suriye, Doğu Türkistan…Buralar mavi kelebeklerin istilasına uğramalıydı. Tek tek tüm kulaklara insanlığın selasını vermeliydi, ”İnsanlık öldü!” diye. Sahi mavi kelebekler neredeydi, neden yoktular savaşın kol gezdiği coğrafyalarda? Ya tek başlarına haksızlığa karşı durmaktan yorulmuş olmalıydılar ya da insanlığın haksızlıkları görmesini bekleyip belireceklerdi. Haksızlıklara göğüs gerenlerin yorulup, pes ettiği olmamıştı. Anlaşılan insanların haksızlıkları görüp ses çıkarmasını bekliyorlardı. Umarım sonsuza kadar beklemek zorunda kalmazlardı.
ESRA HALICI – RTEÜ SİHAT