‘Uzak Ara Çalıştay’ serimiz devam ederken ilk çalıştıyı unutmamak, bir sonraki çalıştaya da hazırlanmak adına bir yazı yarışması düzenledik. Bu süreçte de Yusuf Temizcan ile “İyi Yazmak ve Üslup” üzerine güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Kendisine ve  tüm katılımcılara teşekkür ederiz. Yusuf Temizcan’ın bizlerle paylaştıklarını merak ediyorsanız buyurunuz:

“Yazma ile okumak ikisi birbirinden ayrı düşünülemeyecek şeyler.  İyi okurlar zamanla yazmaya başlar çünkü o sürekli dolma hali artık bir şeyleri kağıda dökme gereksinimini hissettirir. Aynı şekilde yazma arzusuna düşenler de kendilerini sürekli doldurma ihtiyacı hissettikleri için bu ihtiyaçlarını, okuma ile karşılarlar. Özellikle de nitelikli okuma bu noktada önem taşır. 

Yazı yazmak için masaya oturmanız gerekir. Masa, oda demektir. Oda ise kütüphane. Böylece bütünlük tamamlanmış olur.

ibrahim TENEKECİ

Yazma arzusuna kapılmada mutlaka bir çıkış noktamız vardır, bizi ateşleyen bir olay vardır.  O olaylar üzerinde düşünmek, yazma serüvenimiz ve kendimizi tanıma noktasında önemlidir.

 Yazı her anlamda bir berekettir, bir kere düşünmenin en verimli yollarından biridir. Düşüncelerimizi, derli toplu hale getirebilmenin en iyi yoludur.

 İyi bir metin oluşturabilmek için belli başlı kurallar vardır. Bunlardan en önemlisi üsluptur. Üslup da ustalardan öğrenilir. Geleneksel tabirle söyleyecek olursak yazmak, aslında bir ustanın dizinin dibine oturup onun rahle-i tedrisinden geçmek ve ondan icazet alabilmektir. Bugün böyle bir imkana sahip değiliz. Bir hocanın dizinin dibine oturabilmemiz pek mümkün değil. Ama şöyle bir avantajımız var, istediğimiz herkesi kendimize hoca edinebiliriz. Sosyal ortamdan ulaştığımız  yazarları kendimize usta seçebiliriz, gerçek bir usta gibi olmaz ama yine de o boşluğu doldurmak için önemlidir. Mesela Cahit Zarifoğlu’nu kendinize usta seçebilirsiniz, Yaşamak kitabını alırsınız başucu kitabı yaparsınız, sonra o kitabı tekrar tekrar okursunuz, oradan bir üslup kazanırsınız böylece .

Yazmak bir yaşam biçimidir.

Gustave Flaubert

Yazıya nasıl giriş yapılır?

Yazıya giriş yapabilmek gerçekten meşakkatli bir iş. Bu problemi çözebilecek net bir cevap yok. Ama tekrar tekrar yazarak, ustaların eserlerini inceleyerek,  başka yazarların yazılara nasıl giriş yaptığına bakarak bir şeyler oturtabiliriz kendimizde. Bu şekilde pek çok yazarın, yazıya nasıl giriş yaptığına baktıktan sonra başlangıçta onları taklit ederek yazmaya başlayabiliriz. Başlangıçta taklit masum bir şeydir.

Bir diğer önemli nokta da sade yazabilmektir. Bir meseleyi karma karışık kelimeler ile anlatmakla, uzun uzun cümleler kurmakla, çok bağlaç kullanmakla iyi yazmış olmayız.  Özellikle yazmaya yeni başlanan dönemde bu durum kişiyi yazmaktan soğutur.

İyi yazma meselesi, rutin oluşturularak elde edilebilecek bir şeydir. Tekrar tekrar yazmak gerekir. Her gün yazmaya zaman ayırmak önemlidir. Kendimizi yazmaya zorunlu hissetmemiz gerekir, dergilere yazı gönderilebilir bu süreçte. Yazma serüveninde dergilere yazı göndermek önemlidir. İçeriğini bildiğiniz,  ne tür yazıların paylaşıldığına hakim olduğunuz  birkaç dergi belirleyerek o dergilere düzenli aralıklarla yazı gönderebilirsiniz.

Paragraflar arasında bir bütünlük sağlayabilmek, konuyu en berrak şekilde aktarabilmek de önemli bir maharettir. Bunlar düzenli yazmakla kazanılabilir.

Nitelikli okuma yapmanın öneminden bahsetmiştik,  bu noktada okumamız gereken bazı eserler var. Mesela Klasik’lerden başlayabiliriz. Dostoyevski, Tolstoy gibi isimlerin eserlerini mutlaka okumalısınız. Türk Edebiyatı’nın Tanzimat Dönemi yazarlarını da mutlaka okumak lazım. Hangi derdi  taşımışlar,  nasıl yazmışlar bunları incelemek lazım. Mesela Ahmet Hamdi Tanpınar‘ı  mutlaka okumalısınız. Onun eserlerinde Türkçenin güzelliklerini çok iyi bir şekilde görebilirsiniz;  aynı zamanda insanı, toplumu nasıl tanıdığını da fark edersiniz. Refik Halit Karay,  Abdülhak Şinasi Hisar, Halit Ziya Uşaklıgil gibi isimleri de bilmek lazım.  Biraz daha yakın dönemden örnek verecek olursak Sezai Karakoç,  Cemil Meriç,  İsmet Özel,  Necip Fazıl,  Cahit Zarifoğlu,  Ece Ayhan , Turgut Cansever…

Nitelikli okumalarda ikinci önemli şey okuduğumuz yayınevleridir.  Okuyacağımız klasiklerin  iyi çevirilerini  okumazsak bize pek bir şey katmayacaktır.

Ömür uzun okunması gereken binlerce kitap var,  bu yüzden seçici olarak okumalar yapmak zorundayız.  Bir yazarın tüm eserlerini okumak zorunda değiliz,  iyi olanlarını seçerek okumalıyız.  Bir de okuduğumuz her kitap sonrası inceleme yazısı yazmak da çok faydalı olacaktır.

Kelime hazinemizi nasıl geliştirebiliriz?

Bazı kişiler sözlük okumayı, kelimeleri not ederek tekrar tekrar bakmayı önerebiliyor.  Ama ben kendi tecrübemi  söyleyecek olursam, bahsettiğimiz iyi yazarları tekrar tekrar okumak kelime dağarcığımızı geliştirmek için etkili bir yöntem olur. Mesela Refik Halit Karay’ın  Memleket Hikayeleri’ni okumanızı tavsiye ederim. O hikayelerde  Türkçenin zenginliğini, üslup güzelliğini  görebilirsiniz.

İyi yazabilmekte  ilham ve yeteneğin yeri nedir?

Ben iyi  yazmak için ilham ve yeteneğin çok da önemli olmadığını düşünüyorum. Bu alanda iyi olabilmek çaba ile elde edilebilen bir şey.  Bir düzen içinde sürekli yazmak lazım.

Bir yazının iyi olabilmesi için kelimelerin kullanılış şekli, üslubu mu önemlidir ; yoksa özü mü?

Bu noktada  biçim, öz ve üslup  ayrılmaz kriterlerdir. Bunların yanında yazıdaki yazım-imla kuralları;  bir word dosyasında yazılıysa  o dosyadaki düzen;  bir dergiye mail atıyorsa o yazıyı, mailin özenli oluşu gibi pek çok durum birleşerek iyi bir yazıyı oluştur.

Yazmaya başladığımızda yazacaklarımızı tek oturuşta mı yazmalıyız?

Eğer mümkünse tek oturuşta yazmanın iyi olduğunu düşünüyorum. Yazacaklarımız aklımızda daha değerli topluyken yazıya dökmek iyi olacaktır.  Özellikle sabah saatlerinde yazmak bu noktada verimlidir. “