Biz kimseye bağlı olmayan, özgürce kararlar alan bir topluluğuz. Bizi, yine biz yönetiyor diyoruz. Hâlbuki hayatımızda verdiğimiz her kararın arkasında bir şeylere bağlıyız. Çünkü bir karar verirken sadece o anki olayı değerlendirip karar vermiyoruz. Geçmişimizden gelen birikimler ile değerlendirip karar veriyoruz. Bu birikimler sadece bizim birikimlerimiz değil, yaşadığımız bölgenin, ait olduğumuz medeniyetin ve dünya görüşünün birikimleri. Yani bize karar verdiren akıl, yıllardır süre gelen birikim sonucu oluşan bir akıl. Kimilerimizin bu karar verme aşamasında farklı yollar seçmiş olmasının nedeni ise değişen birikim detayları. Peki, biz aldığımız birçok karar da bile özgür değilsek, geçmişimizden gelen bir yerlerdeki kırıntılardan etkilenip ve bunun sonucunda bir birikim aklı ile karar veriyor isek, hiçbir zaman özgürce kararlar veremeyecek miyiz?
Özgürlük kelime anlamı olarak herhangi bir kısıtlamaya, şarta bağlı olmama durumudur. Ancak bizim istemimiz dışında birçok olay gelişmekte ve bu olaylar, bizi ister istemez kısıtlı bir alanda karar vermeye itmekte. Yukarıdaki paragrafta da bahsettiğimiz gibi bu durumun oluşmasında birçok etken var. O zaman nasıl özgür olabiliriz? Sürekli bir yönlendirilme halinde iken özgürlük nasıl olabilir? Ebetteki bu soruya herkesi tatmin edecek net bir cevap veremeyiz çünkü bu soruya verilen cevaplar yine bizi etkileyen durumlara göre verileceği için, herkesi kapsamayacaktır. Ancak ortak noktaları olan insanlar için bu soruya bir cevap bulabiliriz.
O zaman önce işe bizim topluluğumuzun ortak noktasını bulmakla başlamalıyız. Bizim topluluğumuzun ortak noktası yani özü, Anadolu kültürü ve medeniyetidir. İster istemez olayları değerlendirirken bu kültür ve medeniyet aklı ile değerlendiriyoruz. Bu aklın temelinde ise yüzyıllarca bizim coğrafyamızda hüküm süren Osmanlı, Selçuklu gibi devletlerin bize aktardıkları yatmaktadır. Bu devletlerin düşüncelerinin temelini ise İslam oluşturmakta idi. Aldıkları kararları İslam çerçevesinde inceleyip uygulamaktaydılar. Dolayısıyla bize kadar birikerek gelen akla, İslam Medeniyeti aklı da denilebilir. Olayları yıllarca bu akla göre değerlendirip karar veriyorduk. Ancak hızla değişen dünya koşullarına karşı ayak uyduramadık ve bu duruma kendimizce bir suçlu aradık. Suçluyu kolayca bulmuştuk! Yıllarca dünyaya hükmetmemizi sağlayan medeniyet aklımızı suçlu olarak gösterdik. Özümüzden, medeniyet aklımızdan hızla uzaklaştık. Farklı yollara yöneldik. Yapacağımız bir işi kendi öz aklımız ile değil de, bize yabancı akıllar ile değerlendirip yapmaya başladık. Yaptığımız işlerde başarılı da oluyorduk ama bir şeylerin de ters gittiğini hissediyorduk. Çünkü sonuç kadar, başarıya götüren yol da önemliydi. Gittiğimiz yolun da özümüze uygun olması gerekiyordu. Çünkü bizi biz yapan özümüzdü.
Öz ise ilk yaratıldığımız andan itibaren tüm insanlara verilen, varoluş gayesi olarak tanımlanabilir. Bizi yaratan bizden ne istiyor, neden bu dünyadayım, neden bu işi yapıyorum, nereden geldim ve nereye gideceğim gibi sorularla özümüzü bulabiliriz. Peki, neden özümüzü bulmalıyız? Nasıl ki bir mucit yaptığı aletin en güzel şekilde çalışmasını ister, ondan başka kimse o aleti onun kadar iyi ve kullanışlı çalıştıramaz ise aynı durum insanlarda da vardır. İnsanları yaratandan başkası insanın nasıl daha güzel ve özgür yaşayabileceğini daha iyi bilemez. O zaman iman edenler için gidilecek yol bellidir. Yaratanın bize çizdiği yoldur. Bu yolda İslam ve İslam’ın ışığındaki medeniyettir. Bu yola sımsıkı tutunmalı, bu yoldan ayrıldığımızı hissettiğimiz anda ya da yoldan saptığımızı söyleyen birileri ile karşılaştığımızda yapacağımız şey ise tekrar öze dönüş yollarını aramaktır. Öze dönüşün en iyi yollarından biri ise Şeyh Galip’in de dediği gibi yine kendimizdedir; Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen, Merdüm-i dide ekvân olan âdemsin sen (Kendine dikkatlice bir bak; sen âlemin özüsün, Sen varlıkların göz bebeği olan insansın)
Diriliş, yine tekrar kendimizde, özümüzdedir. Biz özümüze döndükçe sesimiz daha gür çıkacak. Yani öz ve gür sesli olacağız. Özgür olacağız.
Erdem KAYA